Gün ışımadan sıcacık yataklardan kalkarak düşülen yollar…
Bilgisayar başında açma/poğaça/simit ile edilen kahvaltılar…
Yan masadakine duyurmadan yapılması asla mümkün olmayan, hiçbir özelliği kalmayan sözde “özel” konuşmalar…
Şeffaflık adına cam ofislerde çalışıyor, akvaryumdaki balıklara benziyoruz.
Hamile kaldığımızı önce kocamız, sonra amirimizle paylaşıyoruz.
Kime sorsan o toplantı senin bu toplantı benim koşturuyor. Herkes çok meşgul.
Az uyku, yoğun mesai saatleri bile yeterli değil işleri bitirebilmek için.
Tatillerde bile kulaklardan telefon, ellerden klavye düşmüyor…
Kimi patronundan dem vuruyor, kimi yapılan performans değerlendirmesinde hakkının nasıl “yenildiğinden”.
Sabah-akşam sıkış tepiş otobüslerde, ilerlemeyen trafikte boşa geçirilen sinir bozucu, bir o kadar da kayıp zamanlar…
Ayaküstü sigara molalarında, tuvaletlerde yapılan çekiştirmeler, çemkirmeler…
Nefret ettiklerimizin yüzüne gülümsemeler…
Okunmamış, cevaplanmayı bekleyen onlarca e-posta… Hazırlanması gereken sunum, aranması gereken insanlar…
Birbirinin aynı günler…
Duvardaki saate takılı gözler…
Buluşmak için zaman ayır(a)madığımız arkadaşlar…
Gelmesi istenmeyen pazartesiler, dört gözle beklenen cumalar…
Öğlene/akşama ama mutlaka gün sonuna kadar yetiştirilmesi gereken raporlar…
…
Peki farkında mısınız bilerek ya da bilmeyerek kendimizi tüm bu koşturmacayla uyuşturduğumuzun…
Kimi boş olduğu için işten eve dönmek istemiyor, kimi dolu olduğu için.
Kimi en yakınını toprağa gömmüş oluyor, kimi en sevdiğini kalbine.
Kimi çocuğun okul taksidini ödeyebilmek adına deli gibi çalışıyor, kimi ev taksidi için.
Kimine sorsan gözü yüksek mevkide, kimine sorsan parada…
Tüm bunlar bir kenara, belki en çok da kendi iç sesimizi duymamak için bunca yüklenmişizdir işe. Durup bir saniye bile soluklanmamak, kendimizi sorgulamamak hatta tabiri yerindeyse kendimizi unutmak içindir bunca koşturma; kim bilir…
Ve biliyor musunuz ki günümüzde çiftler, artık en çok tatilde boşanmaya karar veriyormuş.
Ve biz, havuz/bahçe manzaralı birkaç metrekare daha büyük bir evde sevdiklerimizle oturabilmek için işyerinde, birkaç metrekarelik duvar manzaralı masalarımızda sevmediklerimizle dirsek çürütüyoruz.
Biz “İş Kadınlarının” hayatlarını çok güzel özetlememiş mi sizce de? Ben okurken kendimi buldum ve henüz iş hayatında 3. yılım; çoluğum çocuğum da yok üstelik. Yazarın dediği gibi silkinip kafamızı kaldırıp etrafımıza bakmalıyız belki de. Yoksa her şey için çok geç olabilir. Hayallerinize, içinde iş geçmeyen hayatlarınıza zaman ayırın; ben bugünden sonra öyle yapmaya çalışacağım.
çok doğru gerçekten, ben de bazen düşünüyorum, dünyaya çalışmak için mi geldik ki diye?, bence hayır, sevdiklerimizle daha çok zaman geçirmeliyiz, kendimizi işlere bu kadar kaptırırsak çalışıp çalışıp sonra da ölmüş olacağız ve bu da boşuna yaşanmış demektir bana göre, ki ben sevdiğim işi yapıyorum, ama gerçekten sürekli masa başında bilgisayarda beynimin uyuştuğunu hissediyorum, bir süre sonra robota dönüşüyorum, işte bu yüzden freelance illüstratör olmak istiyorum, grafik tasarımcılığı çok yorucu(sevsem de), sadece çizim yaparken gerçekten mutlu oluyorum, ve bu şekilde çok uzun zaman çalışamayacağım sanırım. Hislerime tercüman olduğun için teşekkür ederim ve çok uzun yazdım artık kısa keseyim^.^
valla ne güzel kendini özgür bulduğun bir işin bir alanın olması süper. benim için en azından şu aşamada maalesef böyle bir şey yok 🙁 Ama tabi küçük şeyler bile insanı düzeltmeye yetiyor
harika yazmıs..üstelik su son "Ve biz, havuz/bahçe manzaralı birkaç metrekare daha büyük bir evde sevdiklerimizle oturabilmek için işyerinde, birkaç metrekarelik duvar manzaralı masalarımızda sevmediklerimizle dirsek çürütüyoruz." paragrafta söylediği "sevdiklerimizle oturabilmek" kısmı var ya;
Belki de oturacak zamanımız sadece haftanın 1 ya da max.2 günü için ki oda hiç bir zaman 24 saat değil, sevmediğimiz ortamda haftanın 5-6 tam gununu gecırıyoruz.6 GUN CALIS 1 GUN YASA..Ne kadar mantıklı ise…
Aaah aah yarama tuz bastı bu yazı 🙂 ben de kendimi sistemin kölesi olmuş hissediyorum, ne kadar robotize yaşadıkça o kadar az etrafındaki güzellikleri görebiliyor, onlardan keyif alabiliyor insan. Kırılma noktası vardır ya bir de, işte ben biraz da ona yakınım bu aralar. Kendime vakit ayırmadığım her geçen gün daha da isyan ediyorum. Dediğin gibi bir de çocuk yok Hamide’m, o da olsa halimiz iyice harap…
18 Yorum Var
çok doğru gerçekten, ben de bazen düşünüyorum, dünyaya çalışmak için mi geldik ki diye?, bence hayır, sevdiklerimizle daha çok zaman geçirmeliyiz, kendimizi işlere bu kadar kaptırırsak çalışıp çalışıp sonra da ölmüş olacağız ve bu da boşuna yaşanmış demektir bana göre, ki ben sevdiğim işi yapıyorum, ama gerçekten sürekli masa başında bilgisayarda beynimin uyuştuğunu hissediyorum, bir süre sonra robota dönüşüyorum, işte bu yüzden freelance illüstratör olmak istiyorum, grafik tasarımcılığı çok yorucu(sevsem de), sadece çizim yaparken gerçekten mutlu oluyorum, ve bu şekilde çok uzun zaman çalışamayacağım sanırım. Hislerime tercüman olduğun için teşekkür ederim ve çok uzun yazdım artık kısa keseyim^.^
valla ne güzel kendini özgür bulduğun bir işin bir alanın olması süper. benim için en azından şu aşamada maalesef böyle bir şey yok 🙁 Ama tabi küçük şeyler bile insanı düzeltmeye yetiyor
aynen okurken kendimi buldum 🙂
Hayatı işten ibaret olmaması lazım. Yani akvaryumun içindeki balıklar gibi kaldık ya 🙂
tanımını çok sevdim: akvaryumun içinde kalmış balıklarız biz…
Okurken kendimi gördüm resmen, daha çalişmaya başlayali birkaç ay oldu ama şimdiden böyle oldum :S :(((
Bir şeyleri değiştirmek lazım ACİLEN…!
aynen okuduktan sonra ben de böyle hissettim
harika yazmıs..üstelik su son
"Ve biz, havuz/bahçe manzaralı birkaç metrekare daha büyük bir evde sevdiklerimizle oturabilmek için işyerinde, birkaç metrekarelik duvar manzaralı masalarımızda sevmediklerimizle dirsek çürütüyoruz." paragrafta söylediği "sevdiklerimizle oturabilmek" kısmı var ya;
Belki de oturacak zamanımız sadece haftanın 1 ya da max.2 günü için ki oda hiç bir zaman 24 saat değil, sevmediğimiz ortamda haftanın 5-6 tam gununu gecırıyoruz.6 GUN CALIS 1 GUN YASA..Ne kadar mantıklı ise…
evet canım maalesef her birimiz 2 gün için 5 gün harcıyoruz kenimizen veriyoruz 🙁
Daha önce arkadaşın blogundan okumuştum bu yazısını. Özellikle son sözleri öyle çarpıcı ki.
evet tatlım aynen…
Çok güzel bir yazı. Keşke en azından sevdiğim bir işi yapabilme şansım olsaydı 🙁
olur canım inşallah ilerde birgün…
Özellikle de son cümle cuk demiş gediğine oturmuş hakikaten Hamido'm…
di mi tatlım aynen…
ay varya nasıl cuk nasıl cuk of herkese bır ayna olmus bu yazı canım emegıne saglık
ben bişe yapmadım ki bebem. halimizi paylaştım sadece 😀
Aaah aah yarama tuz bastı bu yazı 🙂 ben de kendimi sistemin kölesi olmuş hissediyorum, ne kadar robotize yaşadıkça o kadar az etrafındaki güzellikleri görebiliyor, onlardan keyif alabiliyor insan. Kırılma noktası vardır ya bir de, işte ben biraz da ona yakınım bu aralar. Kendime vakit ayırmadığım her geçen gün daha da isyan ediyorum. Dediğin gibi bir de çocuk yok Hamide’m, o da olsa halimiz iyice harap…
gizemcim hemen hepimiz aynı dertten muzdaribiz, hele bi de istanbul gibi bi yerde her şey iki kat zorlaşıyor allah yardımcımız olsun valla