Source |
“Kıskançlık bir kişinin veya bir ilişkinin
yitirilmesinden korkulan, karmaşık bir ruhsal yaşantı ve olumsuz tutumdur. Bunun
dışında başkasının sahip olduğuna kendisinin de sahip olma gerekliliğini hissettiren bir duygudur. Türk Dil Kurumu,
kıskançlık kelimesini şöyle açıklamıştır[1]:
yitirilmesinden korkulan, karmaşık bir ruhsal yaşantı ve olumsuz tutumdur. Bunun
dışında başkasının sahip olduğuna kendisinin de sahip olma gerekliliğini hissettiren bir duygudur. Türk Dil Kurumu,
kıskançlık kelimesini şöyle açıklamıştır[1]:
“Bir kimse bir üstünlük gösterdiğinde veya sevilen birisinin, başkası ile
ilgilendiği kanısına varıldığında takınılan olumsuz tutum”
ilgilendiği kanısına varıldığında takınılan olumsuz tutum”
Kıskançlık doğuştan değil, sonradan öğrenilen ve birçok insanı etkileyen,
rahatsız eden bir duygudur.[2]. Dozunda
bırakıldığı sürece kıskançlık bir hastalık değil davranış bozukluğudur. Kişi bu
konuda kendini kontrol edemezse bu davranış bozukluğu ileride depresyona sebebiyet verebilir. Kıskançlık öz
güven eksikliği ve yetersizlik duygusundan dolayı ortaya çıkmaktadır[3]. Kıskançlık yaşayan birisi zaman ile
değersizlik, çaresizlik, öfke, mutsuzluk ve yalnızlık gibi duyguları da
yaşar.”
rahatsız eden bir duygudur.[2]. Dozunda
bırakıldığı sürece kıskançlık bir hastalık değil davranış bozukluğudur. Kişi bu
konuda kendini kontrol edemezse bu davranış bozukluğu ileride depresyona sebebiyet verebilir. Kıskançlık öz
güven eksikliği ve yetersizlik duygusundan dolayı ortaya çıkmaktadır[3]. Kıskançlık yaşayan birisi zaman ile
değersizlik, çaresizlik, öfke, mutsuzluk ve yalnızlık gibi duyguları da
yaşar.”
Vikipedia‘dan aldığım tanımda da belirtildiği gibi kıskançlık bir kişinin ya da ilişkinin yitirilmesinden korkmak ve sonrasında bunu olumsuz olarak karşındakine yansıtmak olgusudur. Doğuştan gelmediği sonradan edinildiği düşünülen bu duygu, insan hayatında çok erken yaşlarda ortaya çıkar. Daha ilk yaşlarını yaşayan çocuklar kardeşleri olduğu zaman içgüdüsel olarak ebeveynlerini paylaşmayı kabullenemeyerek yeni geleni kıskanmaya başlar. Okul hayatında ya da oyun hayatında da devam eden bu duygu durumu yıllar geçtikçe artık kanıksanmış bir hal alır. İlerleyen dönemlerde ikili ilişkiler söz konusu olduğunda çocuklukta edinilen ve farklı kişilere karşı beslenerek büyüyen kıskançlık duygusunun ne kadar tehlikeli boyutlarda olduğu ortaya çıkar.
İkili ilişkiler söz konusu olduğunda genellikle iki taraftan biri daha çok kıskançtır. Dozunu ayarlayamadığı bu duygu durumu yüzünden karşısındakinin hayatına bazen büyük kısıtlamalar getirir. İlk etapta karşı cinsten kıskanma ile başlayan bu süreç, kontrol edilip düzeltilme yoluna gidilmezse arkadaşlardan ve aileden kıskanma boyutuna ulaşarak diğer kişinin günlük hayatını engelleyici düzeyde olabilir.
Aşırı kıskançlığın temelinde özgüven sorunu ile ilişkiye olan güvensizlik yatar. Kişi kendine ne kadar az güveniyorsa karşısındakini bir o kadar kıskanır. Ama bunu kendi kendine itiraf edemediği için “Seven insan kıskanır, ben sana güveniyorum etrafa güvenmiyorum” gibi klişe kılıflar bularak örtmeye çalışır. Özünde yaşadığı bu güvensizlik problemini karşısındakinin sırtına başka kılıflar bularak yükleyen kişi bu olayı sürdürdükçe ilişkinin sağlamlığına olan inancını da yitirir ve böylece kısır bir döngü başlar. Kıskanır, kıskandıkça bunu karşısındakine sanki onun sorunuymuş gibi yansıtır, sonrasında ilişkinin sağlamlığı azalır.
Karşı cinsten kıskanmanın yanı sıra bazıları partnerini arkadaşlarından ve ailesinden de kıskanır. Bu kıskançlığın en üst boyutlarından biridir ve ciddi psikolojik sorunlar yaşandığının göstergesidir. Partnerinin hayatının, arkadaşlarının ve ailesinin kendi yaşamından daha üst düzeyde olduğuna inanan kişi onu o ortamdan soyutlayıp kendi seviyesine çekmek istemekte, böylece kendisine eşit seviyede bir insanla ilişki yaşayabileceğine inanmaktadır. Eğer bir ilişki böyle bir seviyeye geldiyse, iki taraf için de en hayırlı olanı o ilişkinin sonlandırılması olacaktır.
Aşırısının faydadan çok zarar getirdiği kıskançlık, eğer ölçülü seviyede kalırsa ilişkiyi besleyen ateşini canlı tutan bir duygudur. Çünkü insanoğlu kendisini ateşleyecek, hırslandıracak ve böylece bir üst seviyeye taşıyacak basamaklara ihtiyaç duyar ve dozunda kıskançlık ilişkiler için böyle bir basamaktır. İki tarafın da birbirini kısıtlamayacak ve önce kendilerine sonra birbirlerine olan saygılarını kaybettirmeyecek dozda olanı, aşkın ölmemesini ve sevginin daimi olmasını sağlar. Önceki yazılarımda da belirttiğim gibi iki tarafın kendilerine özel zamanlar ayırması ve ayrı geçirilen bu zamanlarda “acaba şimdi kiminle ne yapıyor” gibi kıskançlık duygusuna odaklanmaktansa yaşanılan bireysel ana odaklanmak en sağlıklısıdır.
Vücudumuzun 3/4’ü su olmasına ve susuz bir hayat düşünülememesine rağmen kısa zamanda aşırı su tüketilirse sudan zehirlenerek hayati tehlike yaşanabilir. Yani her şeyin aşırısı zararlıdır. Sevginin de, nefretin de aşırısı kişinin kendisine zarar verir. Kıskançlığın aşırısı ise hem ikili ilişkilerde hem de yaşamın diğer alanlarında yıpratıcıdır ve aşırı kıskançlığın olduğu ilişkiler bitmeye mahkumdur. Kişiyi en iyi yine kendisi bilir; bu yüzden kıskançlığının boyutlarının normalin dışına çıktığını fark ettiği anda kendisiyle yüzleşmeli ve bu duygunun aslından kendine olan güvensizliğinden kaynaklandığını itiraf etmelidir. Hangi yönüne karşı güvensizlik duyduğunu keşfedip(fiziğine olabilir, eğitimine olabilir, işine olabilir, arkadaş çevresine olabilir hatta sevgisine bile olabilir) bunu düzeltmenin yollarını aramalı ve mutlaka içinde yaşadığı bu durumu partneriyle paylaşmalıdır. Birbirini gerçekten seven iki insanın konuşarak ve birlikte adım atarak çözemeyeceği şey yoktur.
Her şeyi ‘dozunda’ yaşadığınız mutlu ve sevgi dolu haftalar dilerim.
/HT/
PS: İlişkiler Üzerine yazılarımda değinmemi istediğiniz konular olursa yorumlarınızda, yorumlarınızda görünmesini istemiyorsanız da Facebook sayfama mesaj atarak iletebilirsiniz.
10 Yorum Var
BEN ASIRI KISKANCLIGI KISININ OZGUVEN EKSILKLIGI VEYA KENDI YAPTIKLARINDAN DOLAYI AYNI SEYLERI KARSISINDAKININNDEYAPACAGINI SANMASI OLARAK YORUMLUYORUM TATLIM
aynen sana katılıyorum bende böyle düşünüyorum : )
O duygu çok şükür bende ve sbr de yok 🙂
Çok şaşırıyoruz bizde bu duruma 😀
merhaba takipçin oldum bana da beklerim
bir arkadaşım, babasına aşırı derecede düşkün. Küçükken bir eğlencede sahneye çıkan dansözü, eğlencenin doruk yapmasıyla kızın babası, dansözü tutmuş elinden oynamasın için kendi masalarının üzerine çıkartmış. Bunlar alkışlar, gerdan kırmalar derken bir bakmışlar bizim kız baygın yerde yatıyor. Babasını dansözden kıskandığı için bağırmış bağırmış eğlenceden bunu duymayan babasını dansözü alkışlarken görünce baygınlık geçirmiş. Zaten bu kıskançlık rahatsızlığı büyüğünce de eşinde devam etti. Sonuç malum.. Ayrıldılar.
Kesinlikle bence insan kendi kendine bu duyguyu büyütüyor ve psikolojik sorun haline getiriyor. Dozunda bırakmak en güzeli 😉
Çok güzel bir konuya değinmişsin kuzucum, tuttum bunu! Ben de kendi tecrübelerime dayanarak yorum yapmak istiyorum: Kıskanç olup olmamayı kesinlikle karşıdaki kişinin (partnerin) tutumu ve davranışı belirliyor, net! Eli ayağı, gözü kaşı başka başka oynuyorsa, umursamıyorsa, seni de kıskanmıyorsa bu kıskançlık sinirsel kıskançlığa dçnüşüyor. Yoksa kim ister aşırı kıskanç olmayı ve bu yüzden sinirlerini helak etmeyi kuzum …
Yazın çok iyi olmuş, tam bir kıskançlığın tanımı ve insan tahlili yapmışsın Hamidem.
Çok kıskançlığın insanın ömrünü bitirdiğini, tükettiğini çok iyi bilirim. Ama hiç kıskanmamakta iyi bir şey değil bence, insan kendini değersiz hisseder diye düşünüyorum.
Düşünsene ne yaptığınla kimlerle olduğunla hiç ilgilenmeyen biri, bu da deli eder insanı 🙂
Ben hiç kıskanmam diyen insan yalan söylüyordur bence.Herkeste az da olsa vardır.Önemli olan bu duyguyla kendine ve karşındakine zarar vermemek.Her şeyin fazlası zarar=)
Kalemine sağlık canım kıskançlığı cok guzel tanımlamıssın TDK dan yararlanman da takdire şayan.
Ben de kıskançlık durumunu kişinin yetersizlik duygusundan türediğine inanıyorum. Kişi kendi içine çekiliyor, sürekli kurup kurup senaryolar üretiyor ve sonrasında da hayatı kendisine de karşısındakine de zindan ediyor.
Kesinlikle ister ikili ilişkilerde isterse arkadaşlıkta ya da iş ilişkilerinde olsun çok üzücü bir durum. Sırf bu tarz insanlar yüzünden iş hayatında mobbing denilen terimler ortaya çıktı.
Ve karşımızdaki insan buna neden oluyor diye onlara topu atmayı da haksızlık olarak goruyorum canım ben. Çünkü dediğin gibi insanların yetiştiriliş tarzları, hassas noktaları, eksik olduklarını, yetersiz olduklarını düşündükleri tarafları bu kıskançlık denilen illeti ortaya çıkarıyor.
Sonra da gayet normal olan insanları "Kıskançlık Duygusu" ile boğup düşman haline getiriyorlar. Ya da baş üstüne çıkartıp onun değerli; kendini değersiz hale getiriyorlar. Bunu yaparken, onu ezmeye çalışmak, enerjisini düşürmeye çalışmak vs gibi saçma sapan yollara başvuruyorlar..
Oysa ki, o eksik noktalarını geliştirip, karşısındaki insanın hayran oldukları beğendikleri yonlerını takdir etseler; sevgilerini olumlu yonde paylaşmaya cevırseler ve rahat bıraksalar; zaten eğer kıskanclık konusuna bahis kişi gercekten bu duyguları hak ediyorsa buna karsılık yanlıs davranmaz ve ilişki sağlıklı bi şekilde sürer gider.
Kimse çevresinde enerjisini düşüren ve sürekli sitem ve şikayet eden birini istemez sonuçta..
Ahh ben de başlayacağım ilişkilerin kitabını yazmaya valla az kaldı şekerim 🙂
bi dahaki yazını analitik ilişkiler üzerine yazabilirsin mesela:) Çeten tutan insanlar üzerine 🙂
Seven insan kıskanır ama dozuna dikkat etmek lazım. Bloğunu izlemeye aldım ben de bloğuma beklerim. http://www.bakbuharika.com