Gideli iki aydan fazla olan, gördügüm yerleri artik neredeyse unuttugum Oslo yazisini, sirf “ay ben nerelere gezmistim” diye hatirlamak adina yazmaya karar verdim. Bakalim yazinin kendisini kac milyon yilda tamamlayacagim. Hayir bir de kitap yazicam diyorum, sen kim köpek bu tembellikle kitap yazmaya kalkiyorsun acaba, onbes senedir önsözü bile yazamamissin.
Neyse sizofrenik sorgulamalarimdan sonra ilk kuzey seyahatim olan Norvec’in Oslo sehrini anlatmaya baslayayim:
Oslo Hakkinda
1600lü yillardan 1900lerin basina kadar Christiana adiyla anilan, Norvec’in baskenti ve en büyük sehri olan Oslo; Kopenhag ve Stockholm’den sonra Iskandinavya’nin ücüncü büyük kenti. Para birimi NOK, meali Norvec Kronu ve maalesef TL karsisindaki degeri arsa eristigi icin Oslo’ya gitmek ve gezmek icin bilin bakalim ne yapmaniz gerekiyor: Tabii ki böbreklerinizden birini satisa cikarmaniz! (Bu böbrek esprisi de cok baydi dimi?) Ülke olarak oldukca kuzeyde olmasina ragmen Oslo ülkenin güneyinde kaldigi icin bir nebze daha iliman bir iklime sahip. Iliman dediysem de mayista gündüzleri 10 dereceydi yani, öyle bir ilimanlik. O sebeple eger kisin gidecekseniz cok cok cok siki giyinin, yoksa cok üsür üstüne bir de zatürre olursunuz, söylemedi demeyin!
Oslo’da Ulasim
Dedigim gibi Oslo inanilmaz pahali, o yüzden bence Oslo Pass’e 24 saat icin 42€ vermek yerine birazdan anlatacagim yerleri yürüyerek gezin. Ama müzelere giris icin indirim saglayan ve ulasim araclarina rahat rahat binebilmek icin BURAYI ziyaret edip kartinizi alabilirsiniz. Sizi yasadisi bir seye yönlendirmek istedigimden falan degil yanlis anlamayin ama hani diyelim yoruldunuz, bir iki durak tramvaya binmek isterseniz bilet kontrolü falan yok :p
Oslo havaalanindan sehir merkezine ulasim da tabii ki efsane pahali. Havaalanindan binip merkeze gelebileceginiz tren kisibasi 190 NOK yani 19€. Bir de bizdeki havas benzeri shuttle otobüsler var ki kendileri de yine 190 NOK. Trenin daha hizli oldugunu düsünürsek madem ayni parayi vericez, bari trene binelim demek cok daha mantikli.
Oslo’da Konaklama
Yazinin buraya kadar kismini okuyup bu kadar pahali bir sehre gitmekten vazgecmediyseniz, konaklama ile ilgili fiyatlari söyliyim de belki akliniz basiniza gelir 🙂 Asiri dürüst travel bloggeriniz is basinda 😀 Neyse Royal Palace“in aarkasinda kalan ve National Theatre metro duragina yürüme mesafesinde olan Cochs Pension‘da iki gece iki kisi icin 1890 NOK yani 189€ ödedik. Ne dahildi derseniz, sadece oksijen 😀 Yani odanin hapishane hücresi kadar olmasini ve yataklarin rahatsizligini görmezden gelirsek baska hicbir sey sunmadigini söylemeliyim. Ama zaten bütün gün gezeceksiniz, otele sadece uyumak icin gideceksiniz yeri itibariyle cok uygun oldugunu söylemeliyim.
Oslo’da Gezilecek Yerler
Oslo Opera House
Oslo’da en begendigim yerlerden biri olan Opera Merkezi, denize nazir, günesin batisini izleyebileceginiz muazzam bir bina. Binanin icini gezmek icin gec kalmistik ama disini baya bir arsinlayip tepesine kadar ciktim. Mutlaka görmelisiniz.
Karl Johans Gate
Adindan ‘gate’ olduguna bakmayin, burasi bildiginiz uzun, sagli sollu magaza ve cafelerle dolu bir alisveris caddesi. Yolunuz muhtemelen birden fazla kez düsecektir, cafelerin birinde oturup bir seyler icin derdim ama cok pahali bence bosverin.
National Gallery
Tabii ki sanat özürlü seyahatseveriniz icine girmedi de gezmedi de ama hani bir gün hesabini yapmayacak kadar zengin olursam gezecegim yerlerden biri National Gallery. Neden derseniz de hani su Munch’un Ciglik (The Scream) tablosu var ya, iste o burada sergileniyor. Benim gibi pintilerdenseniz, tabloyu göremedik diye üzülmeyin, Avusturya’nin Mozart’in etinden sütünden faydalanmasi gibi Oslo’da Munch’un eserini akliniza gelebilecek her hediyelige islemisler.
Frogner Park
Oslo’nun en büyük parklarindan biri. Tabii ki her Avrupa sehrinde oldugu gibi bu park da agaclar, kücük göletler falan derken “bizde neden yok” kiskancligi yaratacak kadar güzel ancak kuzey ülkesi parki olmasindan mütevellit yesermesi biraz zaman aliyor, biz mayista gittigimizde bozkiri andiriyordu.
Vigeland Sculpture Park
Gustav Vigeland diye bir heykeltirasin bircok heykelinin sergilendigi acik hava müzesi tarzinda olan bu park Frogner Park’in icinde. Her ne kadar uzmani olmasam da insan bedenlerini, ciplakligi ve insanlarin birbirine olan bagini anlattigini düsündügüm eserlerin hepsini tek tek incelemek isterseniz baya bir zaman harcamaniz gerekecektir. Deger mi? Bence deger. Bir de meshur oldugunu oraya gidince ögrendigim “Angry Boy” heykeli de yine bu parkta. Pipisi acikta, ellerini yumruk yapmis, sinirli bir yüz ifadesine sahip iki yaslarinda bir cocuktan bahsediyoruz. Parkin cikisina yakin köprünün üzerinde. Gitmisken görün bari.
Damstredet
Dürüst olmam gerekirse oitheblog’dan görüp listeme aldigim ve gördügümde “bu ne ya” dedigim ilk yer… Burasi bir sokak, ufacik. google mapsi izleyerek ulasana kadar dar sokaklardan, mezarlik yanindan falan geciyorsunuz. Olayi da sirin Norvec evleriymis, belki ben cok daha güzel evler gördügümden ya da beklentimi cok yüksek tuttugumdan burayi gördügümde baya bir hüsrana ugradim.
Royal Palace
Karl Johans Gate’i sonuna kadar yürürseniz hafif tepelikte oldukca görkemli olan Kraliyet Sarayina ulasacaksiniz. Bahcesi, kendisi, bulundugu nokta falan net güzel. Görün mutlaka!
Parliament ve National Theatre
Karl Johans Gate’ten Royal Palace’a yürürken göreceginiz ve ‘vay anasini’ diyeceginiz iki bina Parlemento binasiyla Ulusal Tiyatro binasi. Kacirmaniza imkan yok.
Aker Brygge
Burasi da ben diyim Ataköy Marina siz deyin Dubai Marina. Konsept ayni. Denizin kenarina siralanmis mekanlar, genc ve biraz da tiki yogunlugun oldugu, gezmesi zevkli bir yer.
Oslo’da Yeme Icme
Oslo’da kaldigimiz sürede iki aksam yemegi iki de kahvalti yapmak zorunda kaldik. Zorunda kaldik diyorum zira fiyatlari görünce ‘keske fotosentez yapabilsem’ diyorsunuz. Öyle pahali. Sirf bu yüzden ögle yemegi yemedigimizi fark ettiniz sanirim. Neyse peki ne yedik? Iki sabah da kahvaltida Subway’e gidip bir büyük boy sandvic menü aldik (yaklasik 14€) iki bölüp, icecegini de bölüsüp hayatta kaldik. Ögle ögünlerini yanimizda götürdügümüz kuruyemis, bisküvi gibi seyleri yiyerek gecirdik. Size bir püf noktasi: Cesmeden akan su icilebiliyor, o yüzden yaninizda su sisenizi götürürseniz suya para vermemis olursunuz.
Aksam yemeklerimizin birini minik, butik ama sahane ötesi burgerler yapan Illegal Burger’de yedik, mekan ufacik, sira bekleme olasiliginiz var ama burgerinizi alip disarida bir yerde oturup da yiyebilirsiniz. Iki burger, iki kola ve bir patates kizartmasi 33€ (Vurmayin ya :()
Diger aksam ise Mathallen adi verilen, kapali pazar mantigiyla yapilmis, hem sarküteri alisverisinizi yapabileceginiz hem de oturup taze taze yiyebileceginiz yere gittik. Mathallen’in hemen disinda oturup oradan aldiginiz yemekleri yiyebileceginiz merdivenler de var, sansiniza hava güzelse Oslolularla birlikte günese nazir bir aksam yemegi yiyebilirsiniz.
Mathallen’in icinde yer alan tek manav dükkaninin sahibi Türk, biz tesadüfen tanistik. Mehmet Bey on senedir Oslo’da yasiyormus. Acikcasi yurtdisinda gördügüm ve bir Türk’ün sahibi oldugu en modern dükkani var. Cok da misafirperver, yolunuz düserse dükkanina mutlaka ugrayin, size bir Türk kahvesi ikram eder belki.
Oslo Haritalar
Gittigim yerleri gezerken kolaylik olsun diye google mapste hazirladigim en optimum rotayi iceren haritalari da amme hizmeti olarak buraya koyayim, belki birileri yararlanir.
1 Yorum Var
Teşekkürler,,